mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Ekim 3

bazi hayatlar hayal tutmaz...

Bazı aşklar caresiz bir ümitten ibarettir
Ve "yalnız"  yasanirlar




İLAN-I AŞK


Bir ömre ilk kez gözlerini açıp  ”Merhaba” der gibi
yeni doğarken
-ki ilk güneşim gözlerindi- 
senin kollarında büyümeyi diledim
                                   bir yıldız kaydı.

kokunla,terinle beslendi tutkularım
sesinle asırlık ninniler gebe kaldım 
sonsuz renklerle boyadım tüm dünyayı
hiç yazılamayacak şiirler haykırdım sana 
Dilden dile gezecek mısralar....

gün geldi 
yazının icad edilmediği çağlardan kalma konuşma balonları astım aramıza


hiçbirşey anlatmadım sana 
nasıl olsa herşeyi biliyordun...
hiç söylemedim seni sevdiğimi
zaten her zerrem haykırmıyormuydu ismini ?

Sevda bu
Bir günden bir diğerine geçer gibi 
biraz daha fazla
biraz daha sevecen 
büyüyordu oda 
benim gibi....
Icimden taşmak istedi
Duvarlara kazinmak 
Yüreğine yazılmak...


İşte böyle birtanem 
aslında  “(*)sen yalnızca benim için indirilmiş bir peygamberdin.”
ve ben şimdi söyleyemediklerimi anlatmaya hüküm giydim.
yetemese de sözcükler...

Kağıda değil kalbime kazınmış
sonsuza dek dillerde dolaşacak,ama asla tamamen anlatılamayacak
eksilmeyecek artacak,kendini doğuracak
yalnız gönül gözünün görebileceği bir destan bırakıyorum sana
ve belki ilk belki de son kez itiraf ediyorum sana bu gece
varoluşumun sırrını
seni seviyorum.....

(*) Küçük İskender İkizler Burcu Hikayeleri

Salı, Aralık 16

Benimle oynar mısın?

Yazmak kolaydır sevgili.Bir mektuba böyle başlamakta.Yaşamaktan korkan insanlar sarılır çoğu zaman sözcüklere.Onları nefes almaları için tek yolmuş gibi kucaklarlar.

Biz sözcüklerinden başka bir şeyi olmayan insanlar tüm duyguları onlarla yaşamaya çalışırız.Ama yaşam çoğu zaman sözcüklerin önüne geçmeye çalışır.Çünkü canlıdır yaşam.Nefes almakta ,büyümekte ,ilerlemektedir.Değişmekte ve senide onunla birlikte yaşamaya mecbur etmektedir.Ama sözcükler öyle değildir.Sizinle birlikte hareket eder
siz isterseniz büyür siz isterseniz öyle kalırlar.Sizi zorlamaz,size ihanet etmez,sizi kışkırtmazlar.Ta ki…Yaşam sözcükleri ele geçirene kadar….

Şimdi ben sözcüklerimi yaşama teslim etmekle ilgili bir kararın eşiğindeyim.İstiyorum ki yaşam sözcüklerimi teslim alsın.İstiyorum ki sözcüklerim yaşamla dolup sana ulaşsın ve beni anlatsın.Çok yorgunum…Üzerimde binlerce kelimenin yükü var.Beni onların arasından çekip kurtarabilirmisin? Bu büyük kalabalığın içinde çok yalnızım.Benim kanayan yaralarımı sarabilirmisin?

Biliyorum ne çok şey bekliyorum senden.Karşılığında çok fazla şey vaad edemem…Vaadler içinde büyük sözcükler gerekir çoğu zaman.Tek söyleyeceğim seni sen olduğun için seveceğim.Fazlasını beklemeden.

Oynar mısın benimle?

Çarşamba, Şubat 13

Sana....

Hayatta hiçbirşeyim az olmadı senin kadar...
Ve hiçbirşeyi istemedim
seni istediğim kadar....

Ey Aşk....

Denize ulaşamayan tüm nehirler için...

Ey aşk
Beni yağmala
Ateş et,arka arkaya aşk...
Beni tara...
bilsin;
Hiçbir şey umrumda değil
dağlarım yaralarımı çabuk geçsin...
Öğrenirken hasretinle sevişmeyi,
Gözyaşlarım akabilir özgürce,
içimde öyle güzelsin ki
onu kirletmeyeceğim
seninle.......

Sevgililer günün kutlu olsun aşkım...

Cuma, Ocak 4

Sana Yazdığım Son Mektup

Başladığım mektuplara bir son vermek lazımdı diye düşündüğümden yazıyorum bunu.Sana bir son mektup borcum olduğunu düşünerek.

Hayatımda ne çok ilke neden olduğunu ve aslında bende ki bir şeylerle hesaplaşmama neden olduğun için sana ne kadar minnet borçlu olduğumu bilmiyorsun.Bilmende gereksizdi zaten diye düşünüyorum.Ama şimdi söyleyeceklerimi umarım okursun.

Yola yalnız çıkmıştım aslında sen bilmiyordun.Bir karar vermiştim seyahatin başında.Aşık olacaktım.Arada bir yerlerde sende bana eşlik ettin sadece ama şükür ki uzun sürmedi.Çünkü bu tek kişilik bir yolculuktu ne yazık ki en başından beri.Mektuplar sana yazılsa da benim savaşım aşklaydı ve kendimleydi aslında.Kendime bir şeyleri ispat etme savaşıydı.”Hala aşık olabiliyorum bak ,ondan sonra da tutkuyla sevebiliyorum.İyileştim ben ruhumu kaybetmedim “ savaşıydı.Ve ne yazık ki böyle bir savaşta kimsenin kazanma şansı yoktu .Ben de yenildim.

Bu yüzden her şey çok gösterişli ve şaşaalıydı zaten.Tıpkı hiçbir kadının bir transseksüelden daha kadınsı görünememesi gibi.Sonradan kadın görünümüne kavuşan kadınlar ,doğuştan kadın olanlardan daha süslü,daha iddialıdırlar.Çünkü uğruna savaştıkları kadınlıklarının kıymetlerini bizden daha iyi bilir ve bunu herkese göstermek için pırıltılı paketlere bürünürler . Benim aşkım da böyleydi işte.Pırıltılı bir paket içindeydi.Abartılı,şaşaalı ve yapay. Çünkü kimse bilmese de ben biliyordum doğal olanın ,gerçek olanın ne olduğunu.Dışarıdan güzel görünse de beni kandıramıyordu.Bu yüzden en çok kendimi ikna etmeye çaba harcıyordum.Ve inat ediyordum bu duyguda.Bu aşktı .Yani öyle olmalıydı.Başka ne olabilirdi ki hem.Bütün belirtiler aşkı gösteriyordu.Sen vardın,özlem vardı ,acı vardı hatta Ankara vardı.Aslında ne yazık ki tüm belirtiler onu gösteriyordu.Onu ,aşkı ve Ankara’yı tekrar yaşamak istediğimi gösteriyordu ….

Bu yolculukta çok şey öğrendim.Bir sonraki yolculuklarım için.Tüm derslerimi aldım ve hazırladım çıkınımı.Tekrar çıkacağım yollar için.Bu yenilgi pes ettirmeyecek beni.Aramaya devam edeceğim.Çok uzaklarda bir yerlerde değil aradığım biliyorum.Aslında iyileştiğimi ve onun anısından kurtulduğumu biliyorum.Bu sefer ki yanılgının tek nedeni çok benzerlik olmasıydı.Yeni serüvenler var yaşayacağım biliyorum.Hiç uslanmayacak,hiç büyümeyeceğim bunu da biliyorum.Önümde uzunluğunu kestiremediğim bu yüzden de daha maceralı bir yol var.Soluk soluğa yaşanacak…

….
büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar

ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
ölümle alay ederler sanki

nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

neydi onları ordan oraya
savurup duran şey

onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde

her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi

ne altın arayıcısıydılar
ne de aylak bir gezgin

vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
bulurlar heder olmanın bir yolunu

onlar ki bu dünyada
kahraman olmaya mahkumdurlar

sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anılar

nasıl yazmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan

o serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri

parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)

fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları

Ahmet Telli

Son söz……

“Ölümdür yaşanan tek başına aşk iki kişiliktir “ demiş şair.Son tek kişilik yolculuğuma eşlik ettiğin için sağol…


Not:Bu süreçte seni kırdıysam , üzdüysem ya da sana zarar verecek bir şey yaptıysam lütfen affet beni.

Ve iyi bak kendine.

Cuma, Aralık 14

Sana Mektuplar-75 gün sonra


Sesini ilk duyduğumda karar verdim aslında sana kendimi anlatmaya. Hemen hiç tanımadığım birini ruhumun gizli köşelerine alacak, orada beni ben yapan ve beni benden uzaklaştıran hayatla tanıştıracaktım...Sana hem gurur duyduğum ,hem de nefret ettiğim kendimi gösterecektim. Hayatımda ilk kez birine yani sana dürüst olacaktım.Taktığım milyonlarca maskeyle değil çırılçıplak ve sadece kendim olarak gelecektim................................Birgün ,senin yanında ,senin sözcüklerinle içimdeki o bitmez boşluk tamamlanacaktı.İlk kez bir sabaha kendimi eksik hissetmeden uyanacaktım.Fıratın suyu iyi edecekti hayat denizinin açtığı yaraları.

Perşembe, Aralık 6

Kuzey yıldızıma...

Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...
 
Oruç ARUOBA

Cuma, Kasım 23

Eksik...


Bu sabah seni kaybetmenin acısıyla uyandım.Sahip olmadığı bir şeyi nasıl kaybeder ki insan.Bir ümidi mi?…Yoksa bir hayali mi?Bilmiyorum….Yine de içimin acısıyla başa çıkamıyorum işte.

Eskiden Ankara sokaklarında kulağımda radyomla saatlerce dolaşır ve yanımdan geçen insanlarla ilgili hikayeler yazardım kendimi kötü hissettiğimde.Şimdi Kızılay’da olmak için neler vermezdim.Bu şehrin sokakları bana yabancı olmaktan hiç kurtulamadı ki…O yüzden kulağımda ki radyodan gelen sesler sol yanımda hissettiğim boşluğu daha da arttırıyor.

Ruhumu içimden sıyırıp atmak istiyorum.acı çeken bütün yanlarımı törpülemek.Mantığı olmayan bu aşkın ve acının beni çepeçevre kuşatmasına izin vermemek.Bedenimden yeni bir ben çıkıyor ortaya her geçen gün. Kendimi insanların eline bırakıyorum Eksiklendiğim,sıkıştırıldığım tüm yanlarımı yeniden yapıyorlar..İnsanların beni baştan yaratmalarına izin
veriyorum.Saçlarımın rengi,tırnaklarımın rengi ve hatta kaşlarımdaki tüy sayısının azalmasının benden yeni bir ben çıkaracağına, o benin bu acıları ve bu kalbi taşımayacağına inanmak istiyorum.

Sen de ,şehrimde çok uzaktasınız.Şeytan diyor ki atla bir otobüse…8 saat sonra Ankara’dasın.Ne olacak Ankara’da olunca.Yıllar yılı evim bildiğim tek şehri artık bunca yabancı görünce içimdeki son kalenin yıkılacağından ve sonsuz bir boşluğa sürükleneceğimden korkuyorum ölümüne.Sen..Sen zaten Ankara’dan daha uzaktasın.Sözler var aramızda uçurum sözler..Kimsenin aşamayacağı yaşanmışlıklar ve sözler var.

Alışmalıyım senin yokluğun fikrine…Hani zaten var olmamıştına değil senin bütün yaralarımın merhemi olmadığın fikrine.Bu canımı yakan sanırım.Çünkü o kadar emindim ki başımı göğsüne koyduğumda tüm yarım kalmışlıkların tamamlanacağına ve tüm acılarımın dineceğine.Bu düşü kaybetmek beni böyle paramparça etti işte.

Şimdi beni senden çok uzaklara sürükleyecek bir akıntıya bırakıyorum kendimi.Biliyorum her şey benim rüyamdan ibaretti.Ama hayatım boyunca yaşadığım en gerçek rüyaydın sen.Ve ilk defa ömrümde bir rüya tüm gerçekleri yalana batırdı.

“Senden uzakta hep bir şeyler eksik “ diyor radyo da bir erkek sesi.




Ben uzaklara gülümsüyorum,içimde murat suyunun boşluğu…

Cumartesi, Kasım 17

Senden uzakta hep bir şeyler eksik....

Böyle içi neden acır insanın..Neden yokluklarla azala azala yok olamıyor insan.Kendimi bir kuşun kalem gibi hissediyorum.her açıldığında eski haline gelen ama sürekli eksilen ...


"eksik bir şey mi var hayatımda
gözlerim neden sık sık dalıyor
eksik bir şey mi var hayatımda
gökyüzü bazen ciğerime doluyor

öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam
atsan atılmaz, satsan satamam
eksik bir şey mi var, anlayamam
bak çayım sigaram, her şeyim tamam

kalksam duraktan dolmuş gibi
arka koltukta unutulmuş gibi
terliklerimle, gelsem sana
sonunda aşkı bulmuş gibi"

Perşembe, Kasım 15

“Her insan bir uçurumdur.Başını döndürür kişinin,gidip aşağı bakınca...”



"Kulağı çabucak telefon zillerinde" olmaya alışıyor insan...Yaşadığın aldanışlar ve aldatmalar bir sisin ardından bakıyor gözünün içine...Biz aslında en çok kendimizi aldatıyoruz sevgili.Konuşamayan dillerimiz ,kavuşamayan ellerimizle soğuk bir camın ardından birbirimize yalanlar söylüyoruz.Sonra karşı karşıya geldiğimizde acı bir masala dönüşüyor herşey ..Kurbağa prensin,prensesin öpüşüyle yakışıklı bir prense dönüşmesi gerekirken biz birer kurbağaya dönüşüyoruz öpüşlerimizle...Korkak bir yarına bedelliyoruz yarım yamalak sevdamızı...Biz yaşamı geçmişe erteliyor,yaşayamadıklarımızın hesabını soruyoruz geleceğimize...Ve asla kurtulamıyoruz,geçmişimiz geleceğimizi boğuyor karanlık sularımızda...

Kayıp bir geleceğin çocuklarıyız biz.Sırtımızda asırlardır süren bir geçmişin yükünü taşıyoruz.Her yaptığımız geçmişimizi lanetliyor ve bu lanet geleceğimizi yok ediyor.Camdan kulelere hapsedilmiş ıssız yalnızlıklara mahkum birer siluet haline dönüşüyoruz.Hiçbirşey mutlu etmiyor bizi,hiçbirşey silmiyor içimizdeki o sonsuz boşluğu.O boşluk doldu bile sanıyoruz korkarım her geçen gün eksilirken …O boşluğu başka tenlerde başka yüreklerde doldurmak için kendimize milyonlarca değişik maske icat ediyoruz.Ve o kadar çoğalıyor ki her geçen gün maskelerimiz, biz kimiz bilmiyoruz…

Biz şimdi seslerini geçmişin sokaklarında kaybetmiş iki dilsiziz.Birbirimizle konuştukça kurbağa sesleri çıkarıyoruz.Ve bu sesler ardında kaybettiklerimizi göremeyecek kadar körüz üstüne üstelik.Hatta artık ölümden bile korkmuyoruz...

Salı, Ekim 2

Sana Mektuplar -2

Ey zamanın ötesinden gelen sevgili...Ey özlemi zamandan daha uzun olan...Yıllardır hep seni beklemişim gibi geliyor.Tüm erteleyişler,tüm sonuçsuz hayaller hep senin içinmiş.

Çok acı çektirdim kendime sen gelene kadar.Soluksuz kaldığım geceler oldu.Hain eşkiyaların yüreğimi hançerlediği zamanlar.Çok yara aldım.Çok yitirdim inancımı.”Yok” dedim. “Artık gelmez.”En ümidi kestiğim anlarda zifiri bir karanlık kapladı yüreğimi.Az kalmıştı aslında.Sensiz ,gelmeyeceğine inanarak yaşamaya alışıyordum.Sadece bir hayal olduğun ,sadece benim yazdığım bir hikayenin kahramanı olduğuna emin olmak üzereydim.

İşte bu yüzden geldiğine inanabilmek,varlığına emin olabilmek yinede çok kolay olmayacak belki.Belki önce alabildiğine kaçacağım,saklanacağım senden.Yine başka bambaşka maskelerle olacak ilk merhabalarım.

"´Benim icin ne denli önemli oldugunu eger istersen,özümden var olan kisinin yaraticisi olabileceğini bilmeni istiyorum.Yalnizca sen,arkasinda titremekte olduğum duvari yikabilirsin.Yalnizca sen,maskemin altinda olani görebilirsin.Yalnizca sen, beni ürkü,kusku, ve yalnizliktan oluşan karanliktan olusan karanlik dünyamdan kurtarabilirsin.Bu nedenle,ne olursa olsun yanimdan gecip gitme.Bunun senin için kolay olmayacağini biliyorum.Çünkü degersizlik inanci güclü duvarlar örer.Sen bana nedenli yaklasirsan ben de o denli bilincsizce geriye kaçabilirim.Görüyorsun,en çok gereksinme duydugum seye karsi savasiyor gibiyim sanki. Ama sevginin duvarlarindan daha güçlü oldugunu söylediler,Tek umudum da bu.Öyleyse,güçlü ama sevecen ellerinle yik bu duvarlari.Sevecen ol,çünkü içimdeki çocuk cok duyarlidir ve duvarlarin gerisinde büyümez.Öyleyse vazgeçme.Sana ihtiyacım var."

Pazartesi, Ekim 1

Sana Mektuplar-1

Sesini ilk duyduğumda karar verdim aslında sana kendimi anlatmaya. Hemen hiç tanımadığım birini ruhumun gizli köşelerine alacak, orada beni ben yapan ve beni benden uzaklaştıran hayatla tanıştıracaktım...

Sana hem gurur duyduğum ,hem de nefret ettiğim kendimi gösterecektim. Hayatımda ilk kez birine yani sana dürüst olacaktım.Taktığım milyonlarca maskeyle değil çırılçıplak ve sadece kendim olarak gelecektim.Beni böyle tanırsan sevecekmisin endişesi taşımadan...

Sana benden bahsedecektim.Yıllar önce olmayı istediğim yetişkinden ama asla bir yetişkine dönüşemeyeceğimden . Kendimle ilgili koyduğum ama asla sonuna kadar gitmeyi başaramadığım hedeflerimden .Farketmeden beni özel kılan bu yarım kalmışlıklardan...

Sana iyilikten söz edecektim.Farkında olmadan iyi olmaktan ve bunu neden yaptığını bilememekten.Ve gün geçtikce dünya karşısında kendini çok daha yalnız hissetmekten...

Seninle konuşurken seni etkilemek için süslü sözcüklere,ne kadar zeki olduğumu aslında ne çok okuduğumu ve neler bildiğimi kanıtlamama gerek olmayacaktı. Sen gözlerime baktığında bilecektin beni.Cehaletinde ,hatalarında,eksiklerinde saçmalamaların da benim bir parçam olduğunu ve beni bugünlere sana hazırladığını....

Sana kötü taraflarımı ,eksik taraflarımı da rahatca gösterebilecektim.Güvensizliklerimi ,yetersizliklerimi , beceriksizliğimi ..Acı çeken ruhumu…Tüm o güçlü kadın safsatasının altında bir yerlerde ağlayıp duran o küçük kız çocuğunu. her şeyi anlatacaktım sana.Beni ben yapanları,beni ben olduğuma pişman edenleri.Kucağına koyacaktım başımı.Sen saçlarımı okşayacaktın usul usul .

Sonra hiç bilmediğim bir ülkenin çocuklarından bahsedecektin bana.Harran’ın kucağında büyümekten.Varlığından bile haberdar olmadığım sıkıntıları ve hiç tatmadığım mutlulukları anlatacaktın.Seni sen yapanlardan bahsedecektin.Neden gözlerinin böyle dargın bir hüzünle baktığından,neden kendini denize bu kadar yabancı hissettiğinden,neden yüreğinde yüzyılların yükünü taşıdığından...Çocukların tanrısının aynı olduğunu anlatacaktın bana.Suyun tüm yanlarındaki çocuklarının tanrısının aynı olduğundan ve çocukların asla Tanrıya ve Tanrının asla çocuklara ihanet etmeyeceğinden.

Topraklarında büyüdüğün,köklerini oluşturan o büyük nehir gibi hayat vererek gelecektin.Birgün ,senin yanında ,senin sözcüklerinle içimdeki o bitmez boşluk tamamlanacaktı.İlk kez bir sabaha kendimi eksik hissetmeden uyanacaktım.

Fıratın suyu iyi edecekti hayat denizinin açtığı yaraları.

İçin...

Fotoğrafım
İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.

deviantart

Powered By Blogger