DİĞER YARIMI BULDUĞUMDA
‘’Merhaba!...
Bu sana kalemlerden , kağıtlardan seslendiğim ilk merhaba. Bana unutulmuş sevgi sözcükleriyle seslenen,gençlik sarılmaları ve buluşmalarıyla ellerimi tutan,çocuk gülüşündeki tebessümle gözlerime bakan; sen,hoş geldin…’’diye başlıyordu mektup ve şöyle devam ediyordu.
Fırtınada sığındığım bir liman olarak görmek istemem seni. Ama yine de çalkantılı denizlerden, huzur dolu kıyılara çekilmiş bir yelkenli gibi dizgin olduğumu düşünüyorum. Geldiğin yol boyunca kendimi gerçek kılmak için ne kadar çok yorulduğumu bilemezsin. Yola çıkarken yanıma aldığım umut , heyecan ve paylaşma adına ne varsa ne çok şey tükettiğimi bilmeni isterim. İnsanların inançlarının kaybolması, umutlarının yerle bir edilmesi ne korkunç bir boşluktur. Zaman zaman da olsa hiç bildin mi? Dilerim bizim bu tip perdelerle kapanan sinemalarımız olmaz yaşantımızda. Sahneye koyduğumuz hayatımız trajedilerle son bulmaz. Ellerimde mutluluk için gerilmiş bir ok var. Hedefi şaşırmak istemiyorum. Bütün yüreğimle bu oku fırlatıyor ve sevgiyi isabetlemek istiyorum. Beni şaşırtma, arkamda ol ve bana yol göster. Fazla okum yok cephaneliğimi boşa tüketme.
Güvenmek istiyorum sana. Kendime olan inançlarımı yeniden gözden geçirdim. Eksiklerimi sen tamamla. Bazı organlarımda ciddi hasarlar var. Sevginle tamir et ve çok sev beni. Ama bu sevgi boğucu olmasın. Yanında olamadığım zamanlarda da sev beni. Bunu bilirsem daha iyi hissederim kendimi. Hiçbir sorumun cevabını bana verdirtme. Hiç sorular takılmasın aklına, aklıma. Hesapsız kitapsız bir beraberliktir istediğim. Acabalarım yüzünden her şeyi sessizce seyreden pencerelerden sana baktırtma. Bilir misin bazen sesini duyurmak için sessiz kalmak gerekir derler. Ben şimdiye kadar hep susup seyrettim. İçtim, içtim, içtim. Bu susuşum ve içişim sesimi duyurmak için değildi, yüreğimi korumak içindi. Şimdiyse kapıları ardına kadar açıyorum sana, mutsuz etme beni, sevgiyle, hep benimle kal.
Sahiplen beni, kendini sevdiğin gibi sev, sevebileceğin kadar sev, ne az ne çok. Sana ihtiyacım var. Şüphesiz başka insanlar doldurur boşlukları, her sarıldığı, seviştiği bedenlerde sabaha varır insan. Ama ben bunu değil seni istiyorum, bana kendini verir misin?
Sana ne günler ne aylar ne de yıllar vaat edebilirim. Süresiz olacak sevmelerim, almalarım, vermelerim. Ama bir gün kendini benden geri istersen ilk gün geldiğin gibi seni sana veririm. Seni, hiç eskitmeden, eksiltmeden, seni hiç hırpalamadan, yıpratmadan seveceğim ve koruyacağım çünkü.
Sen yoluna devam ederken ilk gün geldiğin gibi olmayacaksın unutma. Sana yaşamımız adına verdiğim, kattığım bütün güzellikleri de alacaksın yanına, benden izler taşıyacaksın mutlaka…
Bilirim, ölesiye yaşansa da ölesiye sürmez hiç bir şey. Biz bunu bilerek daha anlamlı yaşayacağız. Noktayı doğru yere koyduğumuzda, lütfen hep şunu hatırla; bizim kavgamız, gürültümüz, bencilliğimiz, dargınlığımız olmadı. Biz bize verilen zamanı, anı yaşanabilecek en güzel şekilde yaşadık.
Ve giderken gülümse. Belki de bütün öğrendiklerimizle daha mükemmelini yaşayabilecek şansı yakalar, yaşatırız sevgilerde ve de unutma bir gün gelecek Tanrılar insanları bağışlayacak, herkes diğer yarısına kavuşacak nasıl olsa
gunluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gunluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pazar, Mart 14
Çarşamba, Ocak 6
Bitmeler ve gitmeler üzerine bir kaç söz...
sen bittin...
ağır ağır ,sul usul değil...birdenbire..bir kurşunla vurulmuş gibi ben düştüm...ayağa kalkıp yürümenin tam vakti şimdi.ardına bakmadan sadece sadece yürümek...
lise yıllarımda bir şeyi kafaya taktığımda ya da üzüldüğümde yürürdüm.öyle amaçsızca ve hızlı hızlı turlardım polatlı sokaklarını.bazen kesmez koşmaya başlardım.ta ki kalbim acıdan ağrıyana kadar...içimdeki o acıda benimle birlikte rüzgara bırakırdı kendini,kalbimi acıtan şey kalbimdeki fiziki bir acıya dönüşürdü...
bugün karşıyaka sokaklarında koşuyordum sabah eskisi gibi..ta ki kalbim gerçekten acıyana kadar...bittin...ben gittim...
ağır ağır ,sul usul değil...birdenbire..bir kurşunla vurulmuş gibi ben düştüm...ayağa kalkıp yürümenin tam vakti şimdi.ardına bakmadan sadece sadece yürümek...
lise yıllarımda bir şeyi kafaya taktığımda ya da üzüldüğümde yürürdüm.öyle amaçsızca ve hızlı hızlı turlardım polatlı sokaklarını.bazen kesmez koşmaya başlardım.ta ki kalbim acıdan ağrıyana kadar...içimdeki o acıda benimle birlikte rüzgara bırakırdı kendini,kalbimi acıtan şey kalbimdeki fiziki bir acıya dönüşürdü...
bugün karşıyaka sokaklarında koşuyordum sabah eskisi gibi..ta ki kalbim gerçekten acıyana kadar...bittin...ben gittim...
Pazartesi, Aralık 28
Özenle-Murathan Mungan
Özenle sürdürüyorum seni
Kendimde
Başkalarını severken bile
öylece duruyorsun
çekip gitsen de
Yalnız kalmıyor geride
Özenle sürdürdükçe
Yabancı gövdelerde bile
Özenle sürdürüyorum seni
İzini sürer gibi yaşadığının
yaşadığım serüvenlerde
Önceden bilmediğim bir aşk biçiminde ...
bazen ben bile kendimi bu kadar iyi ifade edemiyorum....
Kendimde
Başkalarını severken bile
öylece duruyorsun
çekip gitsen de
Yalnız kalmıyor geride
Özenle sürdürdükçe
Yabancı gövdelerde bile
Özenle sürdürüyorum seni
İzini sürer gibi yaşadığının
yaşadığım serüvenlerde
Önceden bilmediğim bir aşk biçiminde ...
bazen ben bile kendimi bu kadar iyi ifade edemiyorum....
Cuma, Eylül 18
çiçekler
Muazzam bir gösteri mutlaka izleyin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İçin...

- maikedi
- İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.