nazım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nazım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Şubat 10

...


Seni öyle göresim geldi, öyle göresim geldi ki dayanamayacağım, yüreğim çat diye çatlayacak sanıyorum. Bu yeryüzünde insanlar kımıldanmaya başladı başlayalı hiçbir insan hiçbir insana böyle bağlanmamıştır.



Piraye'ye Mektuplar, Nazım Hikmet Ran


Perşembe, Ocak 15

BUGÜN GÜNLERDEN NAZIM

İyi ki doğmuş...
Düşündüm de bilemedim en çok hangi şiirini sevdiğimi.
ilk cümlelerimin içindeydi cümleleri
ilk ezberlediğim şiiri
"kapıları çalan benim
kapıları birer birer
gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler"
4,5 yaşındaymışım daha
kanıtları var babamın acemi kaset kayıtlarında
Sonra odamda elektrik düğmesine iliştirilmiş kartın üzerinde ki yazıda
nakşetti beynime
"yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşcesine"
ilk aşkta günü geldiğinde
"seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi"
sonra okul koridorlarında
"dostların arasındayız
güneşin sofrasındayız"
sonra yine aşık olduğumda
"ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür."
sonra yine ayrı düştüğümde
"tahir olmakta ayıp değil zühre olmakta
hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil"
bir gün anladığında hayatı
"

Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
        bağır
                bağır
                        bağırıyorum.
Koşun
         kurşun
                erit-
                    -meğe
                            çağırıyorum...
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
                                                Kerem
                                                     gibi
                                                          yana
                                                                yana...
«Deeeert
             çok,
                 hemdert
                         yok»
Yürek-
        -lerin
kulak-
        -ları
              sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
                   Kerem
                        gibi
                              yana
                                    yana.
Ben yanmasam
                  sen yanmasan
                             biz yanmasak,
                             nasıl
                                   çıkar
                                          karan-
                                                  -lıklar
                                                      aydın-
                                                              -lığa..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
        bağır
                bağır
                        bağırıyorum.
Koşun
         kurşun
                 erit-
                     -meğe
                             çağırıyorum.....

Cuma, Haziran 3

Haziran'da ölmek zor....

Bazı sesler sesimiz olur....
Susmazlar asla....

YAŞAMAYA DAİR

1

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.

1947

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,

diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

3

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hatta bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

"Yaşadım" diyebilmen için...

Cumartesi, Nisan 16

nazımdan....

802.ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması


ne kötüdür an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması

ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğinin anlatamaması

''ben'' deyip susması, ''sen'' deyip ağlamaklı kalması

İçin...

Fotoğrafım
İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.

deviantart

Powered By Blogger