Cumartesi, Mayıs 28

İçimden sevdim seni

İçimden sevdim seni
Kirpiğinin yanağına dökülen gölgesini
Gözlerinde ki telaşı
Alnındaki belli belirsiz kırışıklığı
İçimden sevdim seni
Gözlerine bakmadan
Ellerini tutamadan
Dudağının kenarında ki alaycı kıvrıma uzanmadan
İçimden sevdim seni
Ve hakkaten çok sevdim be..

Cumartesi, Nisan 16

AŞKIN BARIŞ PİRHASAN




Yaşayamadığım bir şeysin sen, elinden tutup sokağa

çıkamadığım

Kış günü bir avuç kar süremediğim yüzüne

Otlar ve çiy damlalarıyla sevişemediğim

Kımıldatmayan bir bakış, bir söz

Tam söylenecekken açıp kapıyı

Karanlık ağzımı ışıklandıran, yakan fotoğrafları

Gümüş laledan masamda, birden laylak..

Dirhemleyen sevincimi ışıktan tartacında

Can alıp veren, su verip gönül yağmalayan

Kurnaz bakkal, hırkama göz diken


Yaşayamadığım bir şeyşin sen, kokular dağıtıp

Kendine yeni adlar yakıştıran

Beynimde cıva damlacığı, şehvetin sinir telleriyle

Dokuyan kaaklarımı, göz çukurlarımı aşkın

Tılsımlı gövdesiyle ovan

Yastıkta bir yumak saç

Boynu kıvrılıp ölmüş güvercin, dokunamadığım

Şeylersin sen, bitiremediğim...


Cuma, Temmuz 10

UYANIŞLARIMIN EN GÜZELİ

Sevdayı yaşamayı yazmaktan önde tutanlara selam olsun...

gülüm bu gece birden bire yüreğimde sıcak bir mermi gibi hissettim yokluğunu.
bu gece yaz havası gibi etimdesin.
dişlerinle ısırdığın kızılcığa doyamadığım,karabardos sesi geliyor dere boylarından.
bu gece ayrılığımızın bin kere bininci gecesi galiba
tütün gibi tükendi zaman
oysa ben seni erken yaşayıp hiç kaybetmemek için,taze,hudutsuz,sevdim.
yüreğimin yenilmez aşk tanrıcası
galiba bu gece yazık ve özlemlerin gecesi
insanlar kapı önlerinde ki ayakkabılarını içeriye almayı öğrendiği tarihlerde
biz bolivya dağlarında dolaşıyorduk
minik ellerin avuçlarımda,sonsuz ufuklarda ki insanlığa,hürrüyet kadar sevdiğimiz
insanlara doğru
galiba bu gece ölümsüzlüğün gecesi
bu gece çık boztepe'ye gülüm seyredeyim seni tepeden tırnağa
sağ taraftan değirmen dere'nin kurak kalçalı bir kız gibi denize katılışını seyret,
seni hissettim.
sol taraftan akçaabat'ın tütün kokusunu çek ciğerlerine,
seni imrendim.
hiç bir şey yapmıyorsan gülüm güneşin boztepe eteklerinde yayılışını seyret,
seni kıskandım.
bense bolaman virajlarında uzun saçlarının yerinde çay içmekteyim.
az kaldı düşerim o sahillere
yelkenleri rüzgariçmiş süremene takası gibi sarhoş,açık denizlerinden.
seni özledim.
ağzımda yarım kalmış bir öpüşme gibi sadık gazioğlu hocamızın bize söylediği
türkiye sana geliyorum;
"ben bu kadar içmezdum
derdumden içeyirum
ağlayın beni kızlar
yandum da tüteyirum"
gerisini sorma,o günlerden belleğimde bir tek sen kaldın lekesiz (bembeyaz) ve tertemiz gerisini unuttum.
daha sonraları ise ayrı düşmeyi ve sesini duyup gece yatağımdan fırlamayı öğrendim.
sen benim korkum,yutkunuşum uyanışlarımın en güzelisin.
sen benim,insanlığın bütün zaman ve mekanlarda peşinden koşup da bilemediği bildiğimsin.
galiba,galiba bu gece yağmurda gökkuşağı misali gülerken ağlamanın zamanı...

Çarşamba, Temmuz 8

...

Ben bir tek
Sen beni sev istedim...
Sen bir tek beni sev istedim...

Perşembe, Ocak 15

BUGÜN GÜNLERDEN NAZIM

İyi ki doğmuş...
Düşündüm de bilemedim en çok hangi şiirini sevdiğimi.
ilk cümlelerimin içindeydi cümleleri
ilk ezberlediğim şiiri
"kapıları çalan benim
kapıları birer birer
gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler"
4,5 yaşındaymışım daha
kanıtları var babamın acemi kaset kayıtlarında
Sonra odamda elektrik düğmesine iliştirilmiş kartın üzerinde ki yazıda
nakşetti beynime
"yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşcesine"
ilk aşkta günü geldiğinde
"seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi"
sonra okul koridorlarında
"dostların arasındayız
güneşin sofrasındayız"
sonra yine aşık olduğumda
"ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür."
sonra yine ayrı düştüğümde
"tahir olmakta ayıp değil zühre olmakta
hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil"
bir gün anladığında hayatı
"

Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
        bağır
                bağır
                        bağırıyorum.
Koşun
         kurşun
                erit-
                    -meğe
                            çağırıyorum...
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
                                                Kerem
                                                     gibi
                                                          yana
                                                                yana...
«Deeeert
             çok,
                 hemdert
                         yok»
Yürek-
        -lerin
kulak-
        -ları
              sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
                   Kerem
                        gibi
                              yana
                                    yana.
Ben yanmasam
                  sen yanmasan
                             biz yanmasak,
                             nasıl
                                   çıkar
                                          karan-
                                                  -lıklar
                                                      aydın-
                                                              -lığa..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
        bağır
                bağır
                        bağırıyorum.
Koşun
         kurşun
                 erit-
                     -meğe
                             çağırıyorum.....

Pazar, Ocak 11

Cemal Süreya anısına-Ben sadece mısralara inandım...

"Meğer ne çok yanarmış canı insanın baktığı yerde göremeyince görmek istediğini …"

“Ertesi gün sana kavuşmayacağım için uyumadığım geceler var benim.”

"Parmak uçlarıma hapsettim seni,dokunduğum her yerde seni hissediyorum,canım yanıyor…" 

"Madem sevmiyorsun o zaman sahip çık gözlerine ! Dönüp dolaşıp değmesinler gözlerime."

“Unuturum diye uyudum yine seninle uyandım, belli ki uyurken de sevmişim seni” 

"Sana yolculuk yapmak istiyorum. Kes yüreğine giden bir bilet, cam kenarı değil ; Can kenarı olsun…"

"Sonra içimden bir parça eksildi,
Dolduramadım gecelerce"


"Yaşlanıp öyle kol kola yürüyelim mi? Ne güzel yaşlanırsın sen."

"Bir daha beni sevdiğini söyleme!
Neden biliyor musun?
Çünkü yine inanırım."


"Kim istemez ki mutlu olmayı?
Ama mutsuzluğa da var mısın?"


"Baktım gülüşünden güzel şiir olur, sevdim gitti…" 

"Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası " 


"OKYANUSTA ÖLMEZ DE İNSAN GİDER BİR KAŞIK SEVDADA BOĞULUR. "

  






 

  

Pazartesi, Aralık 8

Aynı

Gün doğar,
Ben seni severim...
Gün batar,
Ben seni severim...
Güneş açar,  
Yağmur yağar,
İzmir'e hiç beklenmedik bir kar yağar 
Ben seni severim....
Çamaşırlar kurur,
Turşular olur,
Aysel kızın nişanlısı askerden gelir,
Ben seni severim...
Bir gül tomurcuklanır kışın ortasında teklifsizce
Bir türkü mırıldanır zeytin toplarken Hatçe Abla
Vapura son dakika yetişir terzi Muhterem 'in çırağı
Ben seni severim...
Ajansların saatleri değişir,
Kahvelerin müdavimleri tek tek öteye gider,
Yaz kuşları gelir ,gider,
Ben seni severim...
Saçıma ilk ak düşer,
Elimde ilk çizgiler belirir,
Uykularım azalır
Ben seni severim...
Yaşam akar,
Günler geçer,
Çocuklar büyür,insanlar yaşlanır
Herşey değişir
Bir tek şey değişmez 
                         sevdiğim,
Ben hep seni severim....

Pazartesi, Ekim 27

Her an daha çok seviyorum seni

Çoğalarak seviyorum seni, giderek daha çok... Her şeyi yeniden öğrenir gibi, öğrendiklerimi biriktirir gibi, çoğala çoğala. Uzaklığında da, yakınlığında da her zamanda ve her mekanda... Geceleri kısaltıp gündüz oluyorsun, gündüzleri bitirip yıldız oluyorsun. Daha çok seviyorum seni, yaramın kanamasını kesen bir ilaç gibi. Bir kıvılcımdan, bir yangına dönüşür gibi, büyüyerek ve daha çok. Her an daha çok.

*

Seni sevmenin nöbetini tutuyorum, yüreğim ellerinde. Karda, kışta, deli yağmurda. Mavide ve yeşilde. Parlaklığı giderek artan bir çiçek gibi. Sevdikçe çoğalıyor benim parlaklığım da... Sevdikçe çoğaltıyorum seni, çoğaldıkça daha çok seviyorum. Yollardaki sisi savuruyorum, rüzgar oluyorum. Aydınlığa koşuyorum. Yüzünü taşıyorum rüyalarıma, ellerin darılıyor, onları da çağırıyorum. Gülüyorsun, gülüşüne hayran oluyorum. Sevdikçe hayranlığım da çoğalıyor.

*

Sevdam hep bir an öncesinden daha büyük. Aşkım, daha kararlı, bulmuşken seni kaybetmemek adına. Seni seviyorum, yaşama sevincim çoğalıyor, içimdeki kuşlar çoğalıyor, kanat çırpışlarını dinle. Hepsi senin aşkına uçuyor.

*

Görmesek de birbirimizi ne gam! Varsın işte oradasın. Onca aşk öğretemedi ama şimdi yalnızken de öğreniyorum seni sevmeyi. Öğrendikçe daha da çoğaltıyorum seni sevmeyi. Özlem aşkın çiçeği, özlemle birlikte aşkın da çoğalıyor.

*

Kaç acının sınavından geçtim ve başardım sonunda. Bir tek acıyı azaltıyorum içimde, seni çoğaltıyorum, çoğalttıkça acı yok oluyor. Şimdi yıldızları daha büyük gecelerin, daha çok. Seninle birlikte yıldızlar da çoğalıyor.

*

Korkma, ne kadar çoğalırsan çoğal, yüreğim aşkını taşırmayacak kadar büyük. Sana dair ne varsa hepsini taşıyacak kadar güçlü. Senden gelecek her şeyi kucaklamaya hazır. Seni çoğalttıkça atacak. Geleceğini bilirse, sensizliğe de dayanacak. Ve sevgilim bu aşk seni de çoğaltacak...


Mehmet Çoşkundeniz

Cuma, Ekim 3

bazi hayatlar hayal tutmaz...

Bazı aşklar caresiz bir ümitten ibarettir
Ve "yalnız"  yasanirlar




İLAN-I AŞK


Bir ömre ilk kez gözlerini açıp  ”Merhaba” der gibi
yeni doğarken
-ki ilk güneşim gözlerindi- 
senin kollarında büyümeyi diledim
                                   bir yıldız kaydı.

kokunla,terinle beslendi tutkularım
sesinle asırlık ninniler gebe kaldım 
sonsuz renklerle boyadım tüm dünyayı
hiç yazılamayacak şiirler haykırdım sana 
Dilden dile gezecek mısralar....

gün geldi 
yazının icad edilmediği çağlardan kalma konuşma balonları astım aramıza


hiçbirşey anlatmadım sana 
nasıl olsa herşeyi biliyordun...
hiç söylemedim seni sevdiğimi
zaten her zerrem haykırmıyormuydu ismini ?

Sevda bu
Bir günden bir diğerine geçer gibi 
biraz daha fazla
biraz daha sevecen 
büyüyordu oda 
benim gibi....
Icimden taşmak istedi
Duvarlara kazinmak 
Yüreğine yazılmak...


İşte böyle birtanem 
aslında  “(*)sen yalnızca benim için indirilmiş bir peygamberdin.”
ve ben şimdi söyleyemediklerimi anlatmaya hüküm giydim.
yetemese de sözcükler...

Kağıda değil kalbime kazınmış
sonsuza dek dillerde dolaşacak,ama asla tamamen anlatılamayacak
eksilmeyecek artacak,kendini doğuracak
yalnız gönül gözünün görebileceği bir destan bırakıyorum sana
ve belki ilk belki de son kez itiraf ediyorum sana bu gece
varoluşumun sırrını
seni seviyorum.....

(*) Küçük İskender İkizler Burcu Hikayeleri

Cuma, Eylül 19

Geç kalmak

"Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde,
Oysa seninle güzel olmak var..."

Oysa seninle yapmak istediğim' görmek istediğim, gülmek ağlamak istediklerim var.
Yaşayamadıkları yavaş yavaş öldürür insanı. Için için çürüyen bir ağaç gibi ayakta öldürür. Biz sonsuz sanarken yaşadığımız günleri, yaşanacak günlerden çalarız aslında. Kendimize asla ödeyemeyeceğimiz anlar borçlanırız. Biliriz ki o şehir onunla gezilmeli, o yemek onunla yenmeli, o şarkı onunla dinlenmelidir. Eğer onsuz yaparsak tamamlanmaz sanki eksik kalır.Fakat bunu ona anlatma .( mümkün olmaz. Kolundan tutup sürükleyemezsiniz ki.

Yaşayamadıklarımız bitirir bizi.İçin için yer.
Bir gün biri sorar" Nasılsın'
Cevap hazırdır" Eksik"

Perşembe, Eylül 18

...

“İnsan bir kere birine geç kalır ve bir daha hiç kimse için acele etmez.”
Yaşar Kemal

Pazartesi, Eylül 8

...

sen gözlerimin içine baktığın zaman
bir şiir düşer kirpiklerimden
başı senle biten sonu sen de başlayan
sen gözlerimin içine baktığın zaman
tüm benler birleşir bize doğru
sen gözlerimin içine baktığın zaman
durur dünya durur zaman herşey sen olur
sen gözlerimin içine baktığın zaman
mevsim değişir,aşk olur...

Pazar, Nisan 6

yalan

Der ki Asaf
beni öyle bir yalana inandır ki
bir ömür sürsün doğruluğu...

inanırdırmışsın...
bir ömür sürmese de.

Çarşamba, Mart 26

SON SÖZ YAHUT ÖNSÖZ...BENİM İÇİMDEN CEZMİNİN KALEMİNDEN....

Tek başına bir odada kalıyordun.
Odanın duvarları baştan başa camdı. Baştan başa sımsıcak ruhtu…
Odanın ortasında çırılçıplaktın. Bir sandalyede oturuyordun.
Odan ılık, tanıdık, hiç kesilmeyen bir rüyanın ortasında salınıyordu. Yüzünden dünyadaki bütün zamanlar geçiyordu. Yüzündeki bütün zamanları özlüyordum… Yüzünün bütün zamanlarının dışındaydım.
Odanda tek başınaydın, ama o büyüsünü, o derinliğini yaşamayı çok arzulasam da, yine de nerede olduğunu bilmediğim dünyaya senden gidiliyordu… Senin gözlerinden görülüyordu… Senin gözlerinden görülüyordu benim sonsuz düşüm… Sonsuz kayıplığım… Varlığımın bir parçası sana gitmiş, bir parçası bende kalmıştı. Varlığımın sende olan parçası seninle gerçek dünyaya, başka ruhlara, öteki hayatlara gidiyordu…
Beni içeri, odana, yanına almamıştın.
Varlığımın en sahici, en cesur, en erdemli yanı içerde, seninle kalmıştı, seninle gitmişti öteki hayatlara, başka ruhlara…
Böyle başlamıştı o büyük dışlanmam.
Ömrüm odanın kapısında, beni içeri çağırmanı beklemekle geçmişti…
Yaşamadım diyemem, yaşadım.
Sevgilerim oldu. Başarılar kazandım. Misafirler geldi evlerime… Çılgın, başıboş, şımarık, ihtiras dolu yaz akşamlarım oldu… Sevgi dolu mektupları aldım. Telgraflar, çağrılar… Yolculuklara çıktım. Beni karşılayanlara el salladım sevinçle, içim kamaşarak… İştahlıydım. Arzularım hiç dinmeyecek gibiydi… Doğum günlerimde pastamı keserken herkese ve kendime hak ettiğimizden daha çok şans diledim hep…
Ama yine de unutamazdım senin kapında bekletildiğimi, beni içeri almadığını, varlığımın en anlamlı, en sahici parçasının sende kaldığını, o ikiye bölünmüşlüğümün derin sızısını unutamazdım, bunun yıllarca süreceğini ve de hiç dinmeyeceğini…
Bazı geceler penceremi açar derin nefesler alırdım. Nefes alırken gücümü daha da artırsın, acılarımı bana unuttursun diye Tanrı’ya yaranmak geçerdi aklımdan.
Doğanın ayrılmaz bir parçasıydı odan. Odan doğadaki o en ağırbaşlı cinayetlerin ortasında sessizce beklerdi… Daha da ısınırdı sahipsiz ruhlardan yapılmış camları… O camları kırabilsem, sana dokunabilsem, kendimi sana inandırabilsem kainatın bütün şefkati, bütün sevgisi içime akacaktı, biliyorum…
Yaşarken hiç tatmadığım bu duygu elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakındı sanki. Ama neden bu kadar uzaktaydı, hiç anlayamıyordum… Bilmek çözer sanıyordum bu muammayı… Bu uzaklığa çalışırsam beni içeri alırsın diye düşünüyordum…
Çünkü yaşadığım şehirlerden en umutsuz durumlardan büyük vaatler, büyük sürprizler çıkarıyorlardı karşıma insanlar… Sanki insanlar o büyük kayboluşlarını unutturmak için bir arada yaşıyorlardı…
Ben de o insanlardan biriydim ve bir gün kapını açıp beni içeri alacağını, bir gün beni gerçekten seveceğini sanıyordum…
Bu yüzden dünyadaki hiçbir şey üzerinde dikkatimi yoğunlaştıramıyordum. Bu hayatta hiçbir şeyi tam yapamıyordum. Görenler kendimden intikam alıyorum sanıyorlardı…
Sonsuz bir ertelemeydi hayatım.
Aslında bu bir gecikmişlik değildi. Hayattan istifa etmek de değildi. Hem sen olmadan nereye gidebilirdim ki? Ben senden uzaklaştığımda gecikmiş olurdum her şeye, seni sevmekten vazgeçtiğimde intikam almış olurdum her şeyden, seni sevmekten vazgeçtiğimde intikam almış olurdum kendimden…
Uzağa, istediğim uzaklara gitme şansım ancak yanında olursam mümkündü. Çünkü ne zaman içime baksam yüzünden geçen bütün zamanları, bütün özleyişleri, yüzünden gerçek dünyaya açılan yolları, başka ve öteki hayatları görüyordum… Yüzünde varlığımın sende kalan parçasını görüyordum. Böyle zamanlarda yüzünde, acıyla gölgelense de bağışlayan bir gülümseme olurdu. Ve bu gülümseme senin beni bir gün içindeki varlığımla buluşturacağını hissettirdi…
İşte o zaman bu sürgün bitecekti…
İşte o zaman yaşadığım bütün endişeler, bu suçluluk, değersizlik duyguları, bu korkular, bu günaşırı intiharlar bitecekti…
Bunu bile bile yaşamak nedir bilir misin? …
Geri döneceğini bile bile tanımadığın, sana hep yabancı yollara düşmek…
Karşına çıkan herkeste seni aramak… Seni hatırlattığı için birine âşık olduğunu sanmak… Sen olmadığını bile bile, bütün hayatını bu ilişkiye adamak için çırpınıp durmak…
Bunu bile bile yaşamak nedir bilir misin? …
Düşünsene, ben seninle düşlerimi, heyecanlarımı, çocukluğumu, acılarımı aldattım…
Seni unuturum diye yaşamaya başladığım her aşkı, ben yine seninle aldattım…
Sen beni içine almadığından beri yıllardır ben seninle kendimi aldattım…
Bir tek seni sevdiğim doğruydu… Ve bu doğru yüzünden hayatım yalana battı…
Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin…
Tepeden tırnağa aşka, tepeden tırnağa özleme batmış bir hayalet…
Bu hayaletin içinde beni değil seni gördüler hep. Çoğu bu hayalete dayanamayıp çekip gitti…
Kimisi senin beni beklettiğin kapıda, beni bekledi. Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan…
Ve ben en çok onların sevgisine inandım. En çok onlara derinden üzüldüm. Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine sevebildiler diye… Dünyanın iyi bir yer olduğuna ve yaşamak için çok sebep bulunduğuna bu insanların bir hayalete duydukları o akılalmaz, o sonsuz sevgileri yüzünden bir kez daha inandım…
Seni unutmak için başladığı her aşkı yine seninle aldatan bir hayalete…
Seninle kendini, bütün hayatını, düşlerini, çocukluğunu, yaşadığı bütün acıları aldatan bir hayalete…
Bir tek sana duyduğu sevgisi doğru olan, bu yüzden bütün hayatı büyük bir yalan olan hayalete…

Çarşamba, Şubat 12

...

yıllar geçiyor ben seni yazıyorum ömür bitiyor ben sana yazıyorum... bitmeyen bir şiir bu seni yazıyor bitmeyen bir şarkı bu seni söylüyor bitmeyen bir yol bu sana geliyor....

Pazar, Ocak 12

SUSKUN

Sus, kimseler duymasın.
Duymasın ölürüm ha.
Aydım yarı gecede
Yeşil bir yağmur sonra...
Yağıyor yeşil.
En uzak, o adsız ve kimselersiz
O yitik yıldızda duyuyor musun?
Bir stradivarius inler kendi kendine
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
Önce bendim diyor ve sonra benim...
Ölümsüz, güzel ve çetin.
Ezgisidir dolaşan bütün evreni
Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
Kendi rüzgarıyla vurgun...
Sarıyor yeşil.
Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi
Bilmezler nasıl sevdik
İki yitik hasret
İki parça can.
Çatladı yüreği çakmaktaşının
Ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde
Çağlardır boğulmuş bir su...
Ağıyor yeşil.
Yivlerinde yeşil güller fışkırmış
Susmuş bütün namlular...
Susmuş dağ
Susmuş deniz.
Dünya mışıl-mışıl
Uykular derin
Yılan su getirir yavru serçeye
Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş
Memeleri bereketli ve serin...
Sağıyor yeşil.
Aydım yarı gecede
Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat
Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
Ama hançer taşı sanki Koca Kartaca!
Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
Bak nasıl alıyor, yiğit
Binlerce yıl da sonra
Alıyor yeşil.
Vurur dağın doruğundan
Atmacamın çalkara
Yalın gölgesi.
Kuş vurmaz, tavşan almaz
Ama aç, azgın
Köpek balıklarıydı parçaladığı
Bak, Tiber saygılı, suskun.
Bak nilüfer dizisi zinciri.
Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi
Ve ilk gerillası Spartakus'un.
Susuyor yeşil.
Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?
Ruhum...
Mısra çekiyorum, haberin olsun.
Çarşılarin en küçük meyhanesi bu
Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
Derimizin altında o olüm namussuzu...
Ve Ahmedin işi ilk rastgidiyor.
İlktir dost elinin hançersizliği...
Ağlıyor yeşil.

Perşembe, Aralık 26

Hayal edeceğine yaşasana...

 Mutfakta önlüğünü takmış rengarenk hamurlarla oynuyor du aslında. Kurabiye yapmanın oyun hamurları ile oynamaktan farkı sonucun lezzetiydi:) Bilgisayardan o pek bildik kadın sesi yükseliyordu. Yüksek sesle eşlik ediyordu şarkıya o da .
"Gel eritir demirleri bu bende ki ateş"
Kapının zili... Hayret kimseyi beklemiyordu.
Kapıyı açtı... Dünya durdu... Kalp atışlarını duyuyordu o an sadece... Kalbinin atışını tüm dünya duyuyordu sanki. Karşısında duran bir çift kahverengi gözün gelmesin, böyle sırtında yeşil parkası omzunda sadece içinde" Aysel git başımdan" olan Attila ilhan kitabıyla tam şimdiki gibi gelmesini ömrünce beklemişti.Ve şimdi o gelmişti... Artık her şey" tamam". dı... "Beni içeriye almayacak mısın" dedi Adam. içindeki tüm boşluklara alınacağını bilerek .
Içerdeki ses yeni bir şarkıya başladı:
"Hiç ummazdım sonbaharda hediye gibi geldin Hoşgeldin "

İçin...

Fotoğrafım
İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.

deviantart

Powered By Blogger