
"Kulağı çabucak telefon zillerinde" olmaya alışıyor insan...Yaşadığın aldanışlar ve aldatmalar bir sisin ardından bakıyor gözünün içine...Biz aslında en çok kendimizi aldatıyoruz sevgili.Konuşamayan dillerimiz ,kavuşamayan ellerimizle soğuk bir camın ardından birbirimize yalanlar söylüyoruz.Sonra karşı karşıya geldiğimizde acı bir masala dönüşüyor herşey ..Kurbağa prensin,prensesin öpüşüyle yakışıklı bir prense dönüşmesi gerekirken biz birer kurbağaya dönüşüyoruz öpüşlerimizle...Korkak bir yarına bedelliyoruz yarım yamalak sevdamızı...Biz yaşamı geçmişe erteliyor,yaşayamadıklarımızın hesabını soruyoruz geleceğimize...Ve asla kurtulamıyoruz,geçmişimiz geleceğimizi boğuyor karanlık sularımızda...
Kayıp bir geleceğin çocuklarıyız biz.Sırtımızda asırlardır süren bir geçmişin yükünü taşıyoruz.Her yaptığımız geçmişimizi lanetliyor ve bu lanet geleceğimizi yok ediyor.Camdan kulelere hapsedilmiş ıssız yalnızlıklara mahkum birer siluet haline dönüşüyoruz.Hiçbirşey mutlu etmiyor bizi,hiçbirşey silmiyor içimizdeki o sonsuz boşluğu.O boşluk doldu bile sanıyoruz korkarım her geçen gün eksilirken …O boşluğu başka tenlerde başka yüreklerde doldurmak için kendimize milyonlarca değişik maske icat ediyoruz.Ve o kadar çoğalıyor ki her geçen gün maskelerimiz, biz kimiz bilmiyoruz…
Biz şimdi seslerini geçmişin sokaklarında kaybetmiş iki dilsiziz.Birbirimizle konuştukça kurbağa sesleri çıkarıyoruz.Ve bu sesler ardında kaybettiklerimizi göremeyecek kadar körüz üstüne üstelik.Hatta artık ölümden bile korkmuyoruz...


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder